Image Slider

The Batman 2022 Hakkında (Ağır Eleştiri - Spoiler İçerebilir)

| Tarih:
Çarşamba, Mart 09, 2022

DC'nin yıkılmaz kalesi, Batman fanboi'si beni, delirttiler. Buradan Matt Reeves'e.. 

En sevdiğim karakteri en sevmediğim oyuncunun oynayacağını öğrendiğimde kıpkırmızı olmuştum. Tıpkı afiş rengi gibi.. Önyargılı olmamalıyım Batman'e bunu yapamam bir şans vermeliyim.

Benim için olması gereken Batman; Hafif yaşlı, dik duran ve karizma biridir. Bu yapı dışındaki Batman'in benden puan alması çok zor. Örneğin George Clooney tam bir Batmandir. Her neyse sinirlerimi bıraktım filme geçelim.

Karanlık bir atmosfer eşliğinde Gotham City'nin tıkır tıkır işlenmesini izliyoruz. Ortam güzel yaratılmış. Mutsuz kasvetli insanlar, karanlık ve yağmurlu güzel şehrimiz. Herkes patlamaya hazır bomba gibi. Ana karakter ordumuz "Polisler"i de gördükten sonra Batman'le karşılaşıyoruz. Giriş güzel fakat konu çok yavaş işlenmeye başlayınca sıkıcı bir hal alıyor. The Riddler tam bu noktada devreye girerek yönetmeni kurtarmış. Kötü yanları konuşacağımız kadar iyi yanlarıda söylemem gerek. The Riddler karakteri çok iyi. Joker gibi psikopat fakat daha sakin ve biraz daha zeki. Peki Gotham City'den neden hep Joker tarzı kötüler çıkıyor? Merak konusu. 

Film aynı şekilde devam ederken 5-10 dakika boyunca odaklanmanızı sağlayacak Penguen reis ile bir kovalamaca sahnesi karşımıza çıkıyor. Övdüğüm Riddler artık baymaya başlıyor. Kendimi gazete ekinde sudoku çözüyormuş gibi hissetmeye başladım. Batman filmine geldiğimi sanıyordum. Gotham City'de Bir Hafta yada The Riddler Ve Bulmacaları olmalıydı. Batman'in önüne çok fazla geçiliyor. Belki diyeceksiniz ki Batman'in başlangıç yılları olduğu için amatör bir şekilde. Ozaman böyle bir film yapmayalım. İnsanların kafasındaki Batman yapısına zarar veren hatta düşüren bir senaryo. Değişiklik yapacağız diye bir karakteri öldürmeye gerek var mı? Joker filminde ne dediler, farklı işleyeceğiz psikolojisi olacak dediler. Efsane bir film yapmışlardı. Farklı bir konu işlenmek zorunda değil 2022 yılına göre uyarla. İyi bir müzisyenle anlaş, çok iyi dövüş sahneleri ekle, efektler koy oradan keyif alalım. Süper kahraman filmi izliyoruz çok dehşet değişik bir şey yapılmayacaksa seyircinin beklediği de bu zaten. Düz mantık vb. yorumlar gelecekse takmayacağım. Böyle kötü BATMAN filmi izlemek istemiyordum.

TENET Hakkında / 2020 (Spoiler İçerir)

| Tarih:
Pazar, Eylül 13, 2020

Teneti anlamak için Nolanı anlamak gerek. Nolanı anlamak için Teneti bilmek gerek. Teneti anlamakta Nolanı anlamaktan geçiyor. Filmlerini izleyip neyi sunmak istediğini bilmeniz gerekiyor. Vaktiniz yoksa Nolanı anlamayıp ciyak ciyak eleştirenlerin ağzından konuşayım; Nolan zamanı geriye sardırma, ileriden geriye doğru senaryo sunma gibi sabitliğe takılmış "klişe" bir yönetmen. Tabi yersen.

Tenet kelime anlamı olarak inanç - ilke anlamına geliyor.
 
CIA görev için bir ekibi Ukrayna'da operasyona gönderir. Başrol görevini yerine getirirken inançları doğrultusunda insanların da canını düşünerek yan görevler yapmaktadır. Fakat ekip üyelerinden biri veya -birkaçı- sandığımız kadar ekip ruhunu taşımıyor ve para için bütün ekibi satıyor. Ukraynalı patronlar ekibi yakalayıp dayağa başlar. Bu dayak içerisinde birçok işkence mevcut. Mesela tek tek dişlerini söküp acı çekmelerini izlemek. CIA, ekiplerin yakalanma risklerine karşı intihar etmeleri için birer kapsul verir. Kahramanımız da yakalandığında hapı içmeyi başarır ve asıl olaylar bu noktadan sonra başlar. CIA kendisini satmayacak İNANCI peşinde koşacak İLKEleri olan kahramanlar arıyor. Aslında bu yakalanma bir test. İntihar hapları sahte ve sadece anlık olarak ölü gibi görünmelerini sağlıyor. CIA, testinden geçen kahramanları eliyle bırakmış gibi buluyor.

Bizleri ne bekliyor? Belki de Nolan'ın "klişe"ye düştüğü nokta burasıdır. Kısaca Tenet 3. Dünya savaş muhabbetlerinin farklı bir boyutu. Tenet olgusu gelecekteki büyük bir savaşın habercisi. 

Ekip neyin peşinde. Neler oluyor.. Özetleyelim; Bir kadın profesör zamanı evrilterek normal zaman içerisinde geçmişe gitmenin yolunu bulduğu bir obje yaratıyor. Objeyi kullanabilen kişi zaman içerisinde geçmişe gidip birçok şeyi gelecek için değiştirebiliyor. (yere bir suyun düşeceğini varsayalım ve siz bunu bilerek zaman içerisinde geçmişe gidip suyu ortadan kaldırırsanız zaman ilerlediğinde suda yere düşmeyecektir.) Evriltme hareketinin olumsuz yönleri de var. Zaman olgusu sadece evrilten kişiye göre değişeceğinden dolayı zaman diğerleri için aynı şekilde işliyor. Bu evrilten kişinin etrafı bulanık görmesine, geriye doğru giden hareketlerden ötürü kafasının karışmasına ve en önemlisi nefes alma zorluğu çekileceği için hava tüpleriyle gezmek zorunda kalmasına neden oluyor. 


Profesör buluşun dünya için dert olacağını anladığında objeyi 9 parçaya bölerek saklıyor ve intihar ediyor. Kötüler durur mu? İki büyük patron Sator ve Priya objeleri arıyorlar. -al sana klişe- CIA'de onlardan önce bularak kontrolü ele geçirmek istiyor. -al sana başka klişe. amerikan propagandası bir taraf ruskraynalı slavik patron Sator, diğeri de uzak doğulardan Pakistanlı Priya. Başrolümüze yoldaş olarak Neil isimli bir yardımcı yanaşıyor.

Plütonyum ve Sator hakkında; Üçüncü dünya savaşının asıl silahı Plütonyum. Sator çok küçük yaşta madencilik yaparken maddenin gücünü anlıyor ve bulduğu ilk Plütonyumu ne yaptığını bilerek saklıyor - satıyor. Tecrübesi sayesinde Plütonyumla neler yapabileceğini çok iyi biliyor. Kendisini Tanrı olarak görüyor.

Senaryo anlamaz özeti; iki adam var, cia felan olaya dahil oluyor karşılarında iki kötü tip var işte biri rus kötüsü her filmde var. biribirleriyle savaşıyorlar işte kahramanda bunları dövüyor. olaya kız dahil oluyor kız için bir daha dövüşüyorlar. herkes birbirine herşeyi anlatıyor. sahneleri zaten anlamadık işşte bir ileri gidiyo bir geri gidiyor.

İlk sahnede başrol yakalanırken başka bir ekip üyesi tarafından yardım edilmesi ve o üyenin çantasında görünen kırmızı anahtarlık detayı filmin son sahnelerinde tekrar gösterilerek herkese Neil olduğunu hissettirmiştir. Evet çok basit. Evet çok belli. Ama insanı duygulandıran, bütün seyircinin de istediği bir gerçek. Haksız mıyım? Hepimiz o kişinin Neil olmasını beklemedik mi?

Tenet askerlerinin tamamen başrol tarafından kurulmuş olması ve olaylar yaşanırken Neil'in aslında zaman içinde sürekli olarak sondan başa doğru yaşıyor olması. Yani Neil'in başrolün karşısına çıktığı an aslında başrol tarafından önceden seçilmişti. Neil'in bütün olaylar da soğukkanlı kalabilmesi son sahnede de pekiştiriliyor. "Yaşadıklarımız senin için yeni fakat benim için artık bir son" gibi bir söz kullanılıyor. Belki de başrol siyahi oyuncumuz fakat olayların başkahramanı da Neil'di diyebiliriz.


Film içerisinde çok fazla espiri göreceksiniz ver gerçekten çoğu komik. Aklıma gelenlerden biri, başrolün Sator tarafından yakalanacağı sırada, Sator olayı hikayeleştiriyor ve ölüm hikayesine geçmeden önce nasıl ölmek istersin diye sorduğunda "Yaşlanarak" demesi çok komikti.

Saçma birşey hiç mi yoktu? Dolusuyla vardı. Niel'in Kat'e iğne yaptığı sahneler sağlık bilgisi konusunda basitten öte, vasattı. Steril olmayan ortam mı dersiniz. İğneyi yastık diker gibi sokmasını mı diyeyim bende bilemedim. 

Zamanın içinden geçerken hava tüpleriyle göründükleri sahnelerin çoğu komik görünüyor. Minik bir tüp ve hastane nefes alma borusu kullanılmış yürüyen entübe hasta gibi geziyorlar. Güzel bir maske yapılabilirdi veya hiç değilse askerlerin kullandıkları mekanizmalar kullanılabilirdi. Paldır küldür savaşıyorlar ama kimse birbirinin nefes almasını engellemiyor? Veya ana karakterler tüp takmış birini gördüklerinde sadece şaşırıyorlar bakıp kafalarını çeviriyorlar. Birisi de çıkıp bu nedir demiyor. Gördüğünü seyirciye hissettiriyor ama tepki yok. Sonuncu aklıma gelense gene Kat ile ilgili. Sanki araba sahnesinde ayağının frene deyebilmesi için Kat karakterini oynayan kişi o kadar uzun boylu seçilmiş gibi bir izlenim bıraktı.


Toplama baktığımızda 10/9 verdim. Zamanın içinden geçildiği sahnelerde özellikle Sator'un Kat'i silahla tuttuğu ve başrolün karşılarında durduğu sahne Nolan'ın "geriye sardırma" senaryolarının gelebileceği son halidir. Müthiş bir kurgu ve senaryoya sahipti. Seslerin farklı açılarda geriye sardırılması. Zamanın bir ileri bir geri şeklinde gösterilmesi. Başrolün objeyi bıraktığı yeri yalan söylemesi ve Satorun bunu zaman içinde geriye giderek kontrol etmesi mükemmeldi. Filmin müzikleri inanılmaz. 1 Puanı da Robert Pattinson oynuyor diye kırdım hahahaha. Batmande'de 2 puan kırıcam!

Vivarium - Lorcan Finnegan (Film Analizi)

| Tarih:
Cuma, Mayıs 01, 2020

Sürrealizm ve Postmodernizm temasını taşıyan Vivarium filmini anlamak için, kafanızdaki bütün düşünceleri yanınızdaki bir çekmeceye bırakarak izlemelisiniz.

Vivarium nedir? "Vivaryum, bilimsel amaçlarla hayvanların doğal davranışlarını gözlemlemek ve araştırmak için doğal hayat şartlarının oluşturularak muhafaza edildikleri yerdir." Yani "-yum" adı ile oluşturulmuş alanlar içerisinde gerçeğe en yakın kopya ortam Vivaryumdur.

Filmin açılışı; Kuşların sergilediği tavırlar doğal bir seleksiyon olarak izleyiciye gösterilir. Yavrular kardeş olsalarda içgüdüsel olarak düşmanlar. Annesinden gelecek yemeği yiyebilen tek kişi olmak, hayatta kalmayı başarabilmektir. Doğal yaşamın sergilendiği sahneden sonra kendi hayat alanımızı görüyoruz. Bizim yavrularımız 'insan çocukların' gösterildiği sahne gelir. Doğa ile verdiğimiz yaşam mücadelesi 'rüzgar' teması ile verilerek çocukların doğayı taklit etmesi ile son buluyor.

Tom ve Gemma filmin iki ana karakteri. Günümüz çağına uygun bir çift. Beraber kuracakları yeni yaşam için ev arıyorlar. Martin ile karşılaştıktan sonra hayatları, bizim hayatımızın izleyici önüne çıkarılan bir tiyatrosu olacak!

Martin'in götürdüğü evlerin hepsi aynı, tekdüze ama mükemmel bir yapıda. Hepsinin aynı olması 'kapitalist' düzenin yaratmış olduğundan öte değil. Yani bize ait. Bina ve çevrenin yeşil olması muhtemelen Vivaryum ortamının, sürüngenler için olmasından dolayı doğaya çağrışım yapılmasıdır. Ve tabiki yeşil rengi güveni temsil etmektedir.

Martin aniden kaybolur. Tom ve Gemma tek kalmıştır. Aile olmayı başarıp, başaramayacaklarını göreceğiz. Uzaktan bakıldığında evet, zoraki bir evliliğe sürüklendiler, aslına bakarsak; zaten ikili arasında olacak olan bu değil miydi?

Zoraki yaşamı kabullendikten sonra sıradan bir yaşam onları bunaltmaya başlıyor. Geçmişe özlem duyuyorlar, yemeklerden tat alamıyorlar. Kendi hayatımıza baktığımızda: iş - ev - izinli gün - yemek - uyku döngüsünde yaşıyoruz. Filmde bu döngü, çiftin evden çıkıp diğer evlerin çitlerinden geçerek tekrar kendi evlerine dönmeleriyle gösteriliyor.

9 rakamı: Birçok kültür için yeniden doğuşun sembolüdür. Aynı zamanda sorun olmadığı sürece hepimiz annemizin karnında "9" ay kalıyoruz. Evin kapı numarasının 9 olması da tesadüf değil.

Kutu ile gelen çocuk sahnesi. Sadece izlemek için izlersek biraz saçma gelecektir fakat derinden incelemenizi tavsiye ediyorum. Kutu açıldığı anda bebeğin vücudunda ıslaklık olduğunu göreceksiniz. 9 rakamı ile bebek olgusunun birleşimi, yeni bir hayatta sorumluluk almayı bildiriyor. Büyüklerimiz için çocuğumuzu düzgün yetiştirirsek, dünyadaki görevimizi yerine getirmiş olmuyor muyuz? Gemma çocuğa babasından daha hızlı alışıyor. Davranışları anaçlaşarak basit şeylerle de mutlu olmayı başarıyor. Tom ise duruma alışabilmiş değil, hatta çocuktan sonra eşine uzaklaşıyor.

Birçok kültürde olduğu gibi gece yapacağı kazma çalışması için eşine "sen gelme ben halledebilirim" diyor. Türk kültüründe de olağan dışılık bir durum söz konusu değil.

Stranger Things: Hakkında (1-2. Sezon - Sadettin Teksoy İçerir.)

| Tarih:
Çarşamba, Ağustos 14, 2019

Popüler dizileri izlemeyen duygularım Netflix'in promosyonlarına yenik düştü. 'Sadettin Teksoy'un kullanıldığı promosyon videoları sayesinde Stranger Things izlemeye başladım. Popüler yayın izlemem derken 90'neslinin yakından tanıdığı Sadettin sayesinde ne hale geldik! Videoları gördüğüm an yarın başlıyorum dedim yahu. Sadettin'i yokluğunda özlememiştim fakat sarı yağmurluğu ve yaptığı el hareketlerini görünce beynime kazınan bütün duygular ortaya çıktı.

Fazla konuşup kafa şişirmekte istemiyorum yorumlarda bulunarak hem tavsiye edeceğim hemde yorum yapmış olurum. 

Stranger Things'i anlamak için önceden araştırma yapmalı ve içeriğini bilmelisiniz ya da ne dönüyor? Söylentilere göre "Montauk, MKUltra" gibi projelerin neler yaptığını ve neler yapabileceğini bizlere göstermeye çalışıyor. Bu projeleri yaratanlarda; İnsanların beyinlerini tam olarak kullanabildiğinde ne yapabileceklerini görüyorlar. Tabii bu kullanım şekli öğretme yolu ile değil baskı, şiddet, uyuşturucu ve bunun gibi illegal yöntemlerle iyi olmayan koşullarda gerçekleştiriliyor. Acaba daha düzgün yol ile gerçekleşebilseydi 'özel insan' olmayı başarabildiğimizde yapacaklarımızın sınırı olur muydu. Kendi gücümüzün ne kadar farkındayız. (Zihin kontrol edebilir, telekinezi yapabilir, etkileşim yoluyla başkasının ne yaptığını öğrenebiliriz.)

Projeler Amerikada'ki 51. bölgeden, uzay araştırmalarına kadar birçok zinciri barındırıyor. Ne konuşursam konuşayım birçok bağlantı yoluna gittiğimde telekinezi, güç gibi kavramlar beni 'paralel evren' yapısının gerçekliğine yakınlaştırıyor. Her ne kadar bu an içerisinde var olsakta aynı şekilde başka bir çizgide farklı bir benliğimiz ile "bağ" içerisinde olabiliriz. Yaaanii belkide 'Upside down' gibi.. (Hiç alakası yok ama yaşadığımız yerlerde bile binlerce yıl öncesinde başkaları yaşıyordu. O anları görmek yıllarına göre seçmek, bakmak çok isterdim diyeceğim ama alakasız bir yere doğru giderek iyice akıl karıştırdım.)

1. SEZON: Dizi kültürüne sahip olmadığım için net bir kıyaslama yapamıyorum ancak bildiğim çekimlere göre bir dizi için yeterli hatta üst seviyede çekim açılarına sahip. Oyunculuklarda çocuk dizisi tadında değil kaliteli. Kaldı ki bu kadar çocuğun oynadığı bir diziye göre gerçekten iyi diyebiliriz. Oyunculuğun 'sırıtabileceği' durum riske alınmış ve başarılı olarak sonuçlanmış. Muhtemelen "11" karakteri gelecekte birçok dizi ve filmde yer alacaktır. Rahatsız olduğum tek konu dönüp dolaşıp popüler olmasına laf demem ile sonuçlanacak. Yürüdüğünüz her yoldaki billboardlarda Stranger Things fotoğrafı görmek rahatsız edici. Aşırı kalitesiz izleyici kitlesinin oluşmasınada neden olabilir.

Spoiler vermemeye çalışacağım fakat yazının bu kısımından sonra spoiler içerik olabilir, olursa da merak uyandıran olur. Oturup diziyi yazmak istemiyorum.

Çok fazla karanlık çekim var, çıkıp canavarlı filmi yaz kumsalında çekelim diyemeyeceklerine göre eleştirmemde saçma olabilir. Var yani haberiniz olsun!!! Klasik amerikan yapılarını göreceksiniz.. Gençlerin kendilerine ait bir çadırları, klübeleri olur ve orada toplantılar yaparlar, oyunlar oynarlar. Üst level olarak ülkemizde TRT bile Tozkoparan dizisinde bunu yapmayı başardı. Benimde hayalimdi valla çocukken öyle ortamımız olsun da kimse bize karışmasın aman aman. Bir ara mahalle yaşamını görmüş birey olarak bende arkadaşlarımla tahtalardan kapalı ortam yapıp içerisinden gene kendimizin yaptığı borular yoluyla sivrilttiğimiz kağıtları diğer mahallenin çocuklarına birer avcıymışız gibi üflüyorduk. Bunun telsiz ile iletişimi olan, çadırlarda yaşayan, rpg oyunlar oynayan versiyonunu göreceksiniz. Klasiğimizin devamında; aileleri aşırı rahatlıktan çocuklarının odalarına bile bakmıyor olması devamında odalarında temizlik bile yapmayan bu neslin eve biri mi girmiş, yoksa biri mi kalıyor kimsenin umrunda olmadığı bir ortam.. Bunların yanına "Upside down" öğeleri yerleştirilince klasik falan demeden birden dizinin içinde buluyorsunuz kendinizi. Ama şerif abimiz (Hooper) keşke bütün eyaleti biliyor diye her olayın arkasından çıkmasaydı. Sherlock Holmes'a döndü adam.


Oyuncular dizi için en iyi seçilebilecek oyuncular. Resmen "cuk" oturmuşlar. Diziye hiç yakışmamış diyebileceğiniz karakter yok. Bu kadar giriş konuşması yaptım. Ufak ufak bahsettim ama hala "iyi de dizinin konusu tam olarak ne" diyorsanız; Amerikan yaşantısında mutlu mesut yaşayan bir kaç aile ve çocukları vardır. Hiç sıkıntı çıkmayan eyaletimizde herkes günlük yaşamını rahatça yaşarken nüfusun az olmasından faydalanan bir kuruluş bölgede ana girişte bahsettiğim projelerini gerçekleştirirken bütün olayı ellerine yüzlerine bulaştırarak bir canavarın dünyaya salınmasına neden olmuştur. Şirket sadece bunu yapmakla kalmaz, Amerikaya düşman ülkeler için bir adım öne geçmek amacıyla deneyler, testlerde yapmaktadır. Burada kötü deneylere maruz kalan ve özel güçleri olan bazı çocuklar vardır. "11" isimli kızımız yaşadıklarına daha fazla dayanamaz ve buradan kaçar. Herşeyin koptuğu anda buradan başlar. 11 ile tanışan kimsenin hayatı artık eskisi kadar iyi olmayacak. Birinci sezonun konusu tam olarak bu'dur diyebilirim. Unutmayın canavarımız muhtemelen bir yüze ve göze sahip değil ancak kan kokusunu çok iyi alıyor.

2. SEZON: İlk sezona göre gerilim ve stres olgusu biraz daha azalmış. Muhtemelen izleyici tarafından gelen baskı sonucunda üçüncü sezonun olacağı netleştirilince, ikinci sezon biraz daha karakterler hakkında bilgiler veren sezon haline gelmiş. Birinci sezon giriş, ikinci sezon gelişme olmuş diyebilirim. Üç yeni karakter ile tanışacağız Max > Billy ve Bob. (Bahsetmediğim başka karakterlerde var. Çocukların aileleri, ablaları kardeşleri vb.) Gelen iki karakter 'klasik' okula yeni gelen havalı çocuklar. Bölümler ilerledikçe onlara da ısınacaksınızdır diye düşünüyorum. İlk başlarda çok itici duruyorlar.

Erkek karakterlerimiz Max'a aşık olurken, okulun kızları da Billy'e aşık oluyor. Doğal olarak okuldaki en eski havalı çocuğumuz Steve kendi gücünü göstermek zorunda. Aslında Billy'de kendisini kanıtlamak için Steve ile bir münakaşa yaşıyor. Billy'nin gücü daha ağır basınca, ilk sezonda hiç sevilmeyen Steve aniden seyirci tarafından korunacak, bağrımıza bastığımız bir konuma getiriliyor. Serserilikten çıkmış, iyi bir çocuk gibi. Burada şey hissettim, sanki Steve hep böyle gidecekti ama üçüncü sezon olacak denince yeni bir hikaye uydurmak için rollerde değişiklik oldu. Hemde bir karakteri seyirciye kazandırmış oldular. Hergün bir kız ile yatan Steve en sevilen 'abi' rolüne kadar geldi. Ama söylemeden geçemeyeceğim Eleven'ın Max'ı kıskanıp üzerinde güç kullanması gerçekten ÜBEEEEEEER KLASİK BİRŞEY!! Yabancı yapım dizide beklemiyor insan. Kıskanmak doğru, olması gereken bir eylem ama ne bileyim hiç gittimi böyle kültürde yetişmiş insanlara. (Gülme efekti.) Eleven bu sezon içerisinde tek olmadığını öğrenecek "8" numara bir karakterimizi daha görüyoruz, aynı şekilde onunda özel güçleri bulunuyor. Acaba 1-11 arası kişiler mi var? Bunlar bende hala oturmadı. Olayları çok iyi takip edin Eleven hayatı hakkında ciddi kararlar alıyor. Ortaya çıkışını, neler yaptığını göreceksiniz.

KİMİLERİ İÇİN ÜZÜCÜ OLABİLECEK ÖLÜMLÜ BİR SAHNE GERÇEKLEŞECEK. ŞİMDİDEN KENDİNİZİ HAZIRLAYIN. 

İki sezon arasında çok fark var mı dersek, fazla yok. Hemen hemen yakınlar. Yeni yaratıklar ortaya çıkıyor. Will kardeşimiz asla ve asla onlardan kaçamıyor ve böyle devam ederse saçma olabilir. Her sezon yeni birşey mi çıkacak Will üstünden. Başka birinden çıkartsalar ne köymüş yaav diyebiliriz bu yüzden risk alert. Umarım üçüncü sezonda gene Will üzerinden birşey olmaz. Hiç değilse biri üstünden olmasın artık uzaklardan başka köşelerden birşey çıksın. Yada en mantıklısını diyeyim hiç birinden çıkmasında olayların arkasında birimi var birşey mi var onu görelim de onlar yapsın mücadele olsun yetter.


Pokémon Dedektif Pikachu / 2019 (Azıcık Spoiler İçerebilir.)

| Tarih:
Pazartesi, Mayıs 13, 2019

Pokemon ile büyüyen 1990~1997 neslini çekmeyi başaran film. 2004 yılından sonra Türkiyede vizyona girmiş bir Pokemon filmi (veya animasyon) hatırlamıyorum. Büyük hasretimize Warner Bros son vererek hepimizi Pokemon için sinema salonlarına davet etti.

Dedektiflik hikayesi ile ilk kez karşımıza çıkan Pokemon evreni artık tamamıyla insanlarla iç içe yaşamaktadır. Ryme şehrinin ünlü, özel dedektifi Harry Goodman gizemli bir şekilde ortadan kaybolur ve oğlu Tim olayı çözmek için babasının rolünü üstlenir. Dedektif arkadaşlarının oğlu Tim'e ulaşıp bilgi vermesiyle Tim babasının yaşadığı eve gelir. Bu esnada babasının ortağı yani Dedektif Pikachu ile karşılaşarak yeni maceralara atılır.

Çok büyük bir Pokemon sever olup bütün serileri bilmeyenlerdenim. Hala takip ederim ürünlerini satın alırım ama ilk 3 nesil dışındakilere alışamıyorum, sevemiyorum. Kendi tanıdıklarımdan yola çıkarak (ooo bizde dedektif olduk.) söylüyorum ki aslında 90 neslinden kimse yeni nesil Pokemonları sevmiyor. Yapımcılar da bunu fark etmiş olmalı ki çoğunlukla 1. nesil Pokemonlardan oluşan evren yaratılmış. Bulbasaur, Lickitung, Jigglypuff, Eevee, Psyduck, Mr.Mime, Mewtwo ilk akla gelenler. İzlerken ilk nesil Pokemonları görünce çok mutlu oldum. 8-10 yaşlarıma dönüp tasoları üst üste vurduğumuz dönemlere gidip geldim. (hastalıktan geberirken bile nintendo color alacağım anne, Pokemon oynamak istiyorum beni götürrr dönemimde olabilir.) Kısaca: Dedektif Pikachu gişe rekorları kırarsa muhtemelen bizim gibi olanlar sayesinde olacaktır!!

Hikaye olarak fazla sarmadı. Vasat diyemem ama; İnanmıyorum bunu nasıl düşünmüşler diyemedim. Mr.Mime sahnesi hariç. Çok iyi tasarlanmış insanı kitleyen bir sahneydi. Filmi izlemeyecekseniz bile internetten bakın.

İnsanlar ikiye ayrılmış şekilde bazıları aynı animedeki gibi Liglerde kullanıp savaştırıyor, bazılarıysa Pokemonların savaşmasına karşı olup insanlarla iyi bir şekilde yaşaması gerektiğini düşünüyor. İyi düşünülmüş. (sanki evcil hayvanlarımız Pokemonlarmışta, kötü insanlar hayvan dövüşleri yapıyor diğerleri de hayvan haklarını savunuyor hissiyatı gibi. Böyle düşününce gereksiz oldu sanki. Şimdi de basit geldi.) Acaba diyorum Pokemon anime filmlerine diss mi atıyor. Oradaki savaşlar çok toz pembeyken Dedektif Pikachu'da darkside gibi. (kendi kendine diss???)

2000'li yıllarda Pokemonun bizleri ağlatacak kadar iyi animasyon filmleri çıkıyordu. Ama bu filmde başka açıdan bakılmaya, 90'lı nesile selam verilmeye, Pokemon hala ölmedi ayakta duruyor unutmaya başladınız hadi yeni çıkarttığımız Dedektif Pikachu kartlarından satın alın dercesine göz kırpıyor.


Sahne tasarımları ve Pokemonların animasyonlarına 10/10 veriyorum. Pokemonların hiçbiri sırıtmamış keşke Bulbasaur daha çok görünseydi. Sadece Gengar'ın yüz tipini çok benzetemedim daha iyi yapılabilirdi.

Kötü kötü kötü: Karakterler istedikleri her yere şart ne olursa olsun girebiliyorlar. Terk edilmiş yer olsun, kapatılmış gizli bölge olsun. NE OLURSA OLSUN!! Bu kadar da olmaz yani biri de çıkıp dur kardeşim nereye falan desin. Hadi girsin gene ama azıcık zorlansınlar. Telleri keserler, çatıdan bacadan atlarlar ama gireceklerse girerler, bu kadar da olmaz. Yanlız telleri kesip girdikleri sahnede binaya yukarıdan girerlerken çok iyi kamera açısı verilmişti. O açıyı casus filmlerinde bile göremessiniz. Dikkatli izleyin kamera oyuncuyla birlikte bizim açımızdan dönüyor. Değişik tasarlanmış iddialı kamera hareketlerini seviyorum.

Bir taş attım pencereye tık dedi: Torterra ve Pikachu sahnesinin basitliği. Ormanda koştuklarını sanarlarken birden kendilerini Torterra'nın sırtında buluyorlar. Burada sorun yok ama aşağıya düşüşleri ve kaçışları esnasında tek bir çizik bile almamaları ve ufacık bir taşın Pikachu'ya çarpmasıyla Pikachu'nun anında EX olması aşıırıı derecede basitti. (sen git Charizard ile savaş, Pokemon dünyasının en sevilen Pokemonu ol ama göğsüne mıcır taşı çarpsın ve nakavt ol.)

Hikaye sıradanlıktan çıkartılıp daha fazla Pokemon odaklı, daha çok Pokemon'un olduğu bir hale getirilebilirdi. Kötü adamların sahnesindeki Eevee'nin evrim geçirmesi yeterli gelmedi. Yada Psyduck'un o patlayan özel yeteneği. Tabi bunun ayarını tutturmakta zor. İstediklerimi yapsalar belki bu seferde animedeki gibi Lig savaşlarının olduğu Pokemon dövüşlerine dönebilirdi.

En azından şunu gördük artık öyle bir çağa geldik ki istenirse Pokemon tekrar nasıl geri dönebilirmiş. Nintendo + GameFreak ve Warner abime söylüyorum bir tanede iddialı kavgalı dövüşlü Pokemon filmi çıkartın bakın gişeler nasıl patlıyor.


Ek değil Ekstra: Son dönemlerde başrollerin siyahi olmasını fark ettiniz mi? En son çıkan Spiderman animasyon filminden beri sayıları hızla artıyor. Acaba Hollywood içerisinde siyahi effect mi başladı?


Bu olayıda yazıyı yazarken gördüm ve çok üzüldüm. Kalmış mıdır bilmiyorum. Bazı cinemaximum salonlarında 10'lu yeni Pokemon kartleri hediye olarak verilmiş. Tabi gittiğim salonda yoktu, İstanbulda çok az var daha çok doğu illerimizi seçmişler. Oralarda oturuyorsanız hala vaktiniz olabilir bakın derim. ( Detay İçin: TIK )


Senaryonun vasatlığı, Pokemonların iyi tasarlanışı, Gengarın Blastoise'i yenmesi (nihahah) ve tabiki çok fazla şey yapılabilecekken yapılmamasından ötürü sana puanım 10/6 !!
Mewtwo'yla ilgili gerçeklere inanamayacaksınız. Kendimi çok zor tutuyorum.
Psyduck? Psyduck?
???????????????????????