Image Slider

Sürrealizm İle İlgili Garip Şeyler Yaşıyorum

| Tarih:
Pazar, Mart 27, 2016


Son üç aydır sürrealizm konusunda doruğa çıkıyor gibi hissediyorum kendimi. Aslında buna varıyorum da diyebiliriz. Nedense bu akım her zaman ilgimi çeken ve denemeler yaptığım bir alandı. "Düşüncelerim" tagları altında yazılarım mevcut. Eskiden yazarken, bu kadar sürrealist tarzına yakın olduğunu düşünmüyordum. Sanırım şuanda farkında olma dönemimdeyim.

Roman serisine başlama isteğim vardı ama bir şekilde bulamıyordum. Geçen ay öylesine aradığım sırada İngilterede çok ünlü bir yazarın felsefik, büyülü gerçeklik, sürrealizme yakın serilerden oluşan romanları olduğunu duydum ve hemen birkaç tanesini satın aldım. Bu serinin ilk kitabı "Büyünün Rengi" O kadar çok sürrealist mizah ve temalar var ki içinde. Ancak Terry'nin -romanın yazarı- ayrıldığı bir durum varmış, sürrealizmden çok "Büyülü Gerçeklik" türü deniyormuş. Bundaki tat Harry Potter veya Narnia vs gibi değil. Evet onlar gerçektende büyülü gerçeklik olabilir. Ama Terry amca'da bunun üstü bir durum var. Olayın arka planında aniden karakterlerin başka anlara geçtiğini görebiliyorsunuz. Ve adamın aklına gelen her şeyi yazdığınıda hissediyorum. Kitap serisini aldığım dönemde aniden sürrealizmi araştırma isteğimin gelmesi ve sürrealizmin "yaratıcısı" şeklinde söyleyebileceğimiz Andre Breton ile aynı gün doğmuş olmam inanılmaz garip geldi. Tabi bu durum biraz benim için riskli. Akımı benimserken onu geliştirmek ve özgün denemeler yapmaktır önemli olan. İster istemez öykünlenmekten korkuyorum. Garip işte. Terry amcanın ilk üç kitap serisini hemen bitirebilirsem -ilk kitap bitti- Andre'nin manifestolarına geçmek istiyorum.

Korktuğum diğer olaysa -zamanında bu hatayı çok yaptım- bir yazar sevince uzun süre onun eserlerini okumak. Yardımcı olabilirmiyim bilmiyorum ama asla bunu yapmayın. Hem sizin bakış açınızı sabitlenmeye iter hemde başka şeyler okumadığınız için belli konuda gelişiminizde durur. Başka eser okuyunca "bu ne ya" olabilirsiniz. Bir dönem kafayı kırıp Haruki'nin tüm kitaplarını peş peşe okumuştum. Şimdi Haruki diyince neye şaşıracaksınız? Haruki de sürrealist yazar. Nasıl böyle denk geldi ve bende buluştu hiç bilmiyorum o yüzden garip hissediyorum kendimi. Haruki demişken, 2016 Ocak ayının ortasında "Kadınsız Erkekler" adında bir kitabı daha çevirilmiş ama onu okuma fırsatına erişemedim henüz. Bir yıl civarı Harukiyi okumaktan, ilgilenmekten başka yazar okumayınca şaşırır oldum. Şimdi de Türk sürrealistleri araştırma girişimindeyim, birazda onları feth edelim. En başlarda İlhan Berk geliyormuş, onu severim başlangıcım da onunla olacak. Zaten İlhan berk ile ikinci yenicilerde hep birlikte bu akımdan bol bol etkilenmişler. Her şeyi araştırasım var şuan, böyle anılarım olunca bahsedeyim dedim.

Zemberek Kuşu'nun Güncesi ve İmkansızın Şarkısı Kitapları - Haruki Murakami

| Tarih:
Cumartesi, Ekim 05, 2013

Haruki Murakamiye bayılıyorum, adam gerçekten yazıyor. Kitaplarında hep böyle gerçekten bunları yaşamış görmüş geçirmiş hissi var. Bir insan bu duyguları gerçekten yaşamadan kesin olarak ortaya koyamaz. Bazen kendimden parçalar buluyorum, kızlara verdiğim değer konusunda... Ne kadar hep sapık erkek karakterlerine yer versede ana karakter hep bir o kadar da kızların duygularından anlayan aslında hep sevdiği kişilerin iyi olmasını amaçlayan ama kendisine hakim olamayan bireyi yansıtıyor. Henüz daha iki çevrilmiş kitabını okuyabildim, ikisindede hep zemberek kuşundan bahsediyor. Onun için bu olay, zamanı durdurmak veya geriye almak galiba. Hayatta yaşadığı şeylerden hep bir üzüntü var.. Tek sevmediğim olayıysa hep böyle Japonyada ki pahallı arabalardan, yemeklerden ve ortamlarından bahsetmesi hani ben bunları bunları yaptım ona göre seviyem bu aklında olsun enerjisini hisettiriyor hoşuma gitmiyo ama kitaplarını okumama engel değil. :" Birde bildiğimiz sapıklık boyutu var tabi bu yüzden yaşı küçük arkadaşlarımın okumasını istemem her 10 sayfa da bir sapıklık göreceksiniz.

Zemberek Kuşu'nun Güncesi: Çeşitli yoğunluğumdan dolayı belkide aylardır kitap okumuyordum. Japon hayranlığımın arttığı dönemde animelerde sağolsun kendime vakit ayırabilir oldum ve birden Japon yazar merakı sardı beni, hem en azından oranın ruhunu hissederim hemde kitaplarını okuyarak kendime daha yakın hissettiğim şeyleri görürüm diye aldım okudum. Tek bir pişmanlık duymadan hani.. Tarihi olayları çok severim kitapta ara ara dünya savaşlarından Japonyanın tarihinden arada da kitaptaki baş karakterimizin gerçek hayatından bahsediliyor. Ailesiyle ilişkisi, sevdiği ve herşeyi göze alabileceği eşi için yaptıklarını.. Oturduğu semtte tanıştığı insanlarla geçirdiği şeylerin üzerine kurulmuş bir kitap. Birazda ilgi çeken şey ise bu "kuyu" olayı.. Okada hiç bir işi tam olarak yapamıyor, çalışmadığı içinde ev kadını gibi ev adamı olmaya başlayıp evin işini gücünü yapmaya başlıyor. Eşi Kumiko'da işinde iyi bir yerde olduğu için durum bu hale gelince kendisi çalışmayı Okada'nında eve bakmasını, kafasını toparlayıncada tekrar onun bir iş bakmasını istiyor. Herşey böyle güzel giderken, Okada semtten tanıştığı bir kızla hergün takılmasından sonra bulduğu kuyuyla hayatı değişmeye başlayacak, evden besledikleri kedinin kaçmasıyla eşinin tanıştırdığı yeni kişilerle işler çıkmaz bir hal alıyor. Özellikle kedinin bulunması için Kumikonun çağırdığı medyumdan sonra ben kitapta bir kere bile olaysız geçen yer görmedim.. Ayrıca Kumiko'nun psikopat abisi, Vataya'yıda unutmamak gerek! Ne Okada onu seviyor ne Kumiko Vatayayı seviyor.. Vataya'da zaten kimseyi sevmeyip hep küstüh bir tavırla Japonyada tanınan en ünlü siyaset adamı olma peşinde.. Ama herşey bu kadar kolay değil işte... Olaylar öyle bir hal alacak ki kitabın kaçıncı sayfasında olduğunuzu bile unutacaksınız.. Ve gelelim en çok hoşuma giden kısıma Teğmen Mamiya'ya, onun anlattığı tarihi olaylara bayılıyorum bazen 2-3 defa okuduğum bile oldu. Japonya'nın tarihte neler yaşadığını ne zorluklardan çıktığını çok daha net göreceksiniz.