Image Slider

EJANAIKA HAREKETİ NEDİR? (ええじゃないか)

| Tarih:
Çarşamba, Nisan 30, 2025

      Ejanaika Hareketi: Bir Karnaval İsyana mı Dönüşecek?

Japonya'nın ada ülkesi ve tutucu yönetime sahip olması halkın batılılaşma arzusunu baskılıyordu. Tokugawa yönetimi ve Samurayların baskısı sosyal süreçte toplumun sınıfsal olarak ayrılmasına neden olmaktaydı. Düzenin yavaş yavaş sarsılması, dış güçlerin limanların açılması konusundaki baskısı Tokugawa hükümetinin prestijini zedeledi. Bu huzursuz ortam, halkın tepkisi ile birleşince Ejanaika hareketinin ortaya çıkmasına neden olmuştur.

Ejanaika, bir protesto gibi görünse de karnaval havasında gerçekleşen isyandı. İçeriğinde: dini kutlamalar, toplumsal faaliyetler, danslar, sıra dışı kıyafetler ve büyük kalabalıklar bulunmaktaydı. İsmi de buradan gelmektedir. "Ejanaika" (ええじゃないか) "Kimin umurunda?" "Önemli değil, umursamıyorum" 

   Protestoların Yayılması (1867 - 1868 )

Bir yıl boyunca özellikle Japonya'nın merkezinde etkinlikler ve protestolar aralıksız devam etti. Protestoların ilk çıkış noktası Kyoto yakınlarındaki Kansai bölgesiydi. Halk; muska yapım ritüelleri,
 kırsal alandan şehir merkezine doğru dans ederek yürüyüşler düzenliyor hatta bazen bu yürüyüşler tamamen çıplak olarak daha büyük gösterişli etkinliklere dönüşüyordu. "Kıyafetlerimizi çıkartsak kimin umurunda? EJANAIKA!"  Bu etkinlikler halkın kendi arasındaki eşitsizliği, ağır vergi yüklerini görünür hale getiriyordu. Protestolarda (köylü - çiftçi - tüccar - üst tabaka) ortak noktada buluşabiliyordu. Samurayların vergi istemesi bile göze batmaya başlamıştı.

Kyoto'daki hareketler daha ruhani dinsel tema taşırken Osaka bölgesinde ekonomik sıkıntılar ön plandaydı. Her bölge kendi içinde sosyo-ekonomik koşullara göre tepki gösteriyordu. Hareketin en belirgin ikinci özelliği bir lidere ve siyasi görüşe bağlı olmamasıydı.

    Daimyo Çöküyor, Samuraylar Katılıyor.

Halk hareketi olarak başlayan protestolar zamanla Samurayları da içine çekmeye başladı. Artık sadece halk fakirleşmiyor, gelir kaynaklarını kaybeden Samuraylarda harekete dahil olmaya başlamıştır.

Toplumun bu denli büyük bir değişime hazır olduğu süreçte bazı din adamları hareketi kendi çıkarları için kullanmaya çalışmıştır. Sahte muska satışları, ücretli dini aktiviteler süreci olumsuz etkilemişdir. Bu durumu gerçekleştiren kişiler suç üstü yakalanarak hapis cezaları ile karşı karşıya kalmıştır.

    Meiji Restorasyonu: Değişim Başladı

Başlangıçta dikkate alınmayan bu protestolar, olayların giderek büyümesi ile hükümeti hareketin kontrol altına alması için önlemler almasına zorlamıştır. Ancak hükümet bu kez daha ılımlı yaklaşarak baskılamak yerine Meiji Restorasyonu sürecine girerek halkın değişim taleplerine olumlu yaklaşmıştır. Eğlence ile başlayan bu hareket, halkın eşit bir noktada buluşmasına oradan da hükümetin değişim taleplerini yerine getirdiği bir yapıya doğru evrilmiştir.

DERS: HAYATTAKİ DEVAMSIZLIK

| Tarih:
Pazartesi, Kasım 18, 2024


Eski cutemelonism sonradan devşirme kavunmedia her zaman yayınlanan bir dergi gibi benim için. Şaka gibi 30 Kasım 2012'de başladım. Şaka gibi olan başladığım tarih sanıyorsunuz ama şakanın alt sekmesi 2012'de blog yazısı yazmak üst tabaka işiydi. Şuanda blog yazmak yada okumak yeni nesil için sıkıcı. Artık şaka olan 2012 de başlamış olmam mı yoksa 12 yılda olan değişim mi?


    Ordan oraya atlayacağım yazı tarzımla konuşmak istiyorum. 

   -Çalışma Hayatı ve Genç Görünüm; Çalıştığınız süre ile kişisel görüntünüz arasında bir etkileşim var. Çalışmaya ne kadar erken başlamışsanız yaşlı ne kadar geç başlamışsanız genç görünüyorsunuz. Başlarda inanmıyordum. Çalışma hayatına çok geç başladım ve nereye gidersem gideyim herkes istisnasız genç göründüğümden bahsediyordu. İki bağlam arasında gerçekten bir etkileşim olduğunu gördüm. Maalesef çalışmaya geç başlayanlar erken başlayanlara göre daha genç görünüyor. Peki çalışma hayatına geç başladığım için pişman mıyım? Evet hem de çok. Kendinizi çözebilmiş biri değilseniz okul okurken bile çalışmanızı tavsiye ederim. Okul bittiği gün hayatta tek kaldığınız gündür, asla unutmayın. Hayatın gerçeklerini o gün göreceksiniz. Hocalarınız "bu sıraların değerini bilin" der ya işte o gün anlayacaksınız. Eğlenmek, şakalaşmak, gezmek olarak algılıyordum fakat hayatımı kurtarmam gerektiğini anlayamamıştım.

    -Üniversite Yılları: Boşluk mu, Geleceğin Köleliği mi?Bir boşluk. 2 yıl okuyanlar meslek sahibi, 4 yıl okuyanlar geleceğin kölesi. 4 yıllıkların maalesef staj, deneyim, torpil peşinde ter döktüğünü göreceksiniz.


    -Doğru Deyim; Deyim ve klişe sözlerden pek hoşlanmam. Ama bir tanesi sessizce düşünmeme, kendi kendime gülmeme sebep oluyor. "Fazla tevazu'nun sonu vasat adamdan nasihat dinlemektir." Çok zıt veya susturucu karakter değilseniz yazdığım deyimin gerçeklerini yaşayacaksınız. Yaşamamaya çalışın. Yoksa bir noktada sizden bin kat aptal kişilerden tavsiye alacaksınız.

    -Başarının Etkileri; Ne yaparsan yap bir şeyler başarmaya çalış. Takdir edilmesen de, değersiz görsen de kendi kendine bile olsa bir şeyler başarmaya çalış. Mesela hiçbir şeyim olmasa bile büyüttüğüm tonlarca yazı yazdığım bir bloğum var diyebiliyorum. Dalgamı geçiyorlar, geçsinler. İster sosyal medyada ister evinde. Bir şey başar.

    -Yatırım; Muhtemelen en saçma ve sen artık yaşlanmışsın dedirtecek madde. Şuan öyle geliyor peki ya sonra? Basit bir örnek ile anlatacağım. Yazı yazmaya başladıktan 2 sene sonra Google hissesi alsaydım 2014'de 28$ 2024'de 165$ %490 artış demektir. 10 yıl önce yapacağınız minik yatırım 10 yıl sonraki sizi çalışmaktan kurtaracak. Eminim ki bu yazının %sayıca.çok.kişice gülünç geleceğinden.

    -AŞKHayatı; Aileniz sizi dünyaya getirdiği için önem verir ama sevdiğiniz kişi sizi seçtiği için önem verir. Ailenizin isteklerini yapmadığınızda muhtemelen hayırsız olacaksınız ama sevdiğiniz için yapacaklarınız size gerçek bir aile kurmanın yollarını açacaktır. Aile olmayı seçtiğiniz doğrular ile gerçekleştirin seçili olanlar ile değiştirmeye çalışmayın.

Yaşlandım mı? Belki evet. Birkaç konu dışında heyecanımı hala hissediyorum. Evin ortasında çocuk gibi dinazor sesi çıkartarak gülebilirim. Hayatta korktuğum 2 şeyden çok kez bahsettim. Belki birini düzeltmek elimde ama en önemli olanı durdurmam imkansız -güya imkansız diye bir şey yoktu- Cahit Sıtkı Tarancı'nın ölüm korkusu ile bendeki yaşlanma korkusu. Durduramıyorum. Kendim ile çözemediğim tek olgu. Psikolojisinden çıkamıyorum. Birçok konuda başarısız oldum, iş tecrübeme göre olmam gereken konumda değilim. Gülerek yada amaan diyerek unutabiliyorum. Yaşlanma konusunda olmuyor. Yaşlanma konusunun ölüm korkusu ile bir alakası da yok. Yarın öleceğimi bilsem korkmam. Ölümden sadece "başarısız" kişiler korkar. Yapabildiklerini yapamamak, ağırlaşmak, eski tat duygunu kaybetmek, görme duygularını kaybetmek, kulaklarının burnunun büyümesini hissetmek. Korkunç olan bunlar. Daha da korkunç olanı durduramıyor olmak. Özel gücüm olsa aynı kalmak isterdim.

Yaşlandığınızın ilk hissiyatını nerede anlıyorsunuz biliyor musunuz. Bundan 7-8 sene önce karmaşık şeyleri çözmeyi ve uğraşmayı çok severdim ama artık karmaşık bir oyuna girdiğimde bile hiç uğraşamam diyerek siliyorum. İşler karışık, bu yaşlar ergenlik döneminden bile tehlikeli. Neyse çok takılmak istemiyorum. Çook çook uzun zamandır sağlam bir hikaye yazasım var Hasta: serisi'ninde ötesinde belki devam yada çok daha farklı bir hikaye ile. Bu sene başarabilir miyim sanmıyorum. Ama 2025'de tekli rakamlara giriyor oluşumuz ve şansımın döndüğü senelerden birine denk gelmesi ile neden olmasın diyorum.

Edo Dönemi: Utsuro-Bune Hakkında

| Tarih:
Cumartesi, Ağustos 10, 2024

Utsuro-bune ile 1803 yılında Japonya'nın doğusunda, kıyı eyaleti olan Hitachi (ibaraki) de karşılaştıkları söylenmektedir. İçi boş tekne -taşıt- anlamına gelmektedir. 

Japon halk edebiyatının dört metninde yer almaktadır. Oushuku Zakki (1815), Toen Shōsetsu (1825), Hyōryū Kishū (1835) and Ume-no-chiri (1844). *Dönemin hanlıklarında bulunan ünlü edebiyatçıların yazmış olduğu halk yazıları.

22 Şubat 1803 yılında Utsuro-bune içinde 20'li yaşlarında bir kadın ile birlikte karaya vurdu. Sahildeki balıkçılar tarafından çıkarılan, tanımlanamayan araçtaki kadın halk ile iletişim kuramamış ve okyanusa geri sürüklenerek kaybolmuştur. Ufologlar tarihteki ilk dünya dışı varlık ile yapılan temasın kanıtı olarak bahsetmektedir.

Tekne tamamen demirden yapılma fakat bütün camları kristaldi. Tekneden çıkan kadın halkın anlamayacağı bir dilde konuşuyordu. Elinde bir kutu vardı ve kutuyu vermemek için büyük bir çaba sarf etmekteydi. Halk kadından korkup başlarına iş açmamak için tekneyi geri sürükleyerek okyanusa yollamıştır. Bu şekilde anlattığımda bir masal gibi görünse de, yukarıda bahsettiğim dört halk hikayesi birbirinden farklı yerlerde ve dönemde yazılmış olup aynı hikayeyi anlatmaktadır. Fakat hikaye UFO araştırmacılarını bir noktada ters köşeye düşürmektedir. Hikayede ki taşıt uçmuyor tamamen demirden kaplı bir tekne. Hatta uçan nesne yerine denizaltına benzetenler daha fazla.

Köküne indiğimizde 舟 (bune)'nin tanımı sade bir şekilde "tekne" anlamına geliyor. Utsuro manasına bakıldığında en yaygın çevirisi "içi boş" anlamına gelmektedir.

Hikayeyi gerçekçi yapan en önemli olay Japon roman yazarı Kyokutei Bakin. Edo döneminin en önemli edebiyatçısı olarak adlandırılıyor. Kyokutei Toen Shōsetsu ismi ile birkaç sayfadan oluşan aylık hikaye paylaşımı yapmaktadır. Bu yayınlar Kyokutei ve arkadaşları tarafından gerçek hikayelerden yazılmaktadır. Utsuro-Bune'ye de değinmişlerdir. (Utsuro Bune No Michi Tono Sogu  -boş teknenin görgü tanıkları-) Önemli detay; olay yaşandıktan 22 yıl sonra tekrar yazılmış olması..

Hikayeden kesit;
"22 Şubat aylardan 3'ün 1803'ünde.. Tsuruhama kıyısında küçük bir tekneye benzeyen garip bir cisim görüldü. Bölgede yaşayan tekneciler tekneyi gözlemledi ve karşılamak için kıyıya doğru ilerlediler. Daha önce görülmüş yada yapılmış hiçbir tekneye benzemiyordu. Yaklaşık 3.30 metre boyu 5.45 genişliğine sahipti. Aynı top gibiydi. Pencereleri sanki katlanabilir gibi duruyordu. Su geçirmediği kesindi. Metal tabakası çarpmaktan koruyordu. Tekneden bir kadın çıktı. Yüzü çok soluk fakat kaş ve saçları kıpkırmızıydı. Tam olarak ne olduğunu bilmiyoruz. Aşırı derecede dikkat çeken bize uymayan kıyafetler giyiyordu. Üst kısmı dar ama altına giydiği boldu. Kadınlar iletişim kurmaya çalıştı fakat ne dediğini anlamıyorduk. Boyu çok uzundu. Elinde çok önemli olduğunu düşündüğümüz bir kare kutu vardı. Asla bırakmıyordu. Yaklaşılmasını bile kabul etmiyordu. Gemisine bakmamıza karışmadı. İçerisinde çarşaf ve su kabı vardı. Bir çeşit hamur ve ip gibi nesne ile dolanmış et parçasına benzeyen birkaç şey daha vardı. Kadının bir prenses olabileceğini ve babası tarafından cezalandırıldığını düşündük. Hatta kral olan babası kızının sevdiği kişiye karşı olduğu için kafasını kesip bu tuhaf kare kutuya koyduğunu bile söyleyenler oldu. Biraz zalimce olacaktı fakat ne dediğini anlamıyor oluşumuz ve tuhaf hareketlerinden dolayı tekneyi iterek geri göndermenin doğru olduğuna karar verildi."

Bazı çevirilere göre tekne başka kıyılara da sürüklenmiş fakat tekneciler aynı sebeplerden dolayı okyanusa geri itmiş. Buradaki önemli detay olarak aslında Hanedanlık içerisinde olay duyulur yayılır, imparator başımıza dert açar diye mecburen halk geri gönderiyor. 

Kendimi "Dünya'ya Ait" Hissetmiyorum

| Tarih:
Pazar, Mayıs 12, 2024

Farklı bir zaman içerisinde yaşıyor gibiyim. Yapmacıklaştım, hissedebiliyorum. Kaç gibiyim?

Zaman çok hızlı ilerliyor. Flashback yapın; 10 sene önce 30 yaşında ki insanlar nasıldı? Bu ilginç değişimin elbette teknoloji ile bağlantısı var, fakat tek başına teknoloji bunu yaptı diyemeyiz. Geniş açıdan bakarsak herkesin teknolojiye çok hızlı uyum sağlayamadığını görüyoruz. Örneğin Türkiye şartlarında hala telefon kullanamayan yaşlılar var. Bu kesimin yetiştirdiği bir nesilde var. Gerçek o ki bundan 10 sene önce, 30 yaşlarında ki insanlar "yaşlı" insanlardı.

Zamanın içinde hızlıca hareket edip taşıyoruz. Dünya zaman dilimi, bizler akrep yelkovanız. Bizim daha hızlı hareket ediyor olmamız durumu ürkütücü hale getiriyor. Zaman dışında, düşünce ve görüş gibi fikirlerin çok hızlı tüketiliyor olması da bir sorun. Eskiden bir çok düşünce önemliyken, bir sene sonra inanılmaz saçma bir konuma gelebilir oldu. Sürece sektörler ayak uyduramadı. Mesela; Sinema sektörü? Gazetecilik? Gazeteciler dünya'ya yön verirken, kimsenin iplemediği seçenek oldular. E-habercilikten bahsetmeyin.

İnsanlara bakıyorum yapmacık. Mesleklere bakıyorum herkes yalan. Psikolojim bozuldu desem, belki de.. Hiçbir şeyin zevk vermediği bir döneme girdiğimizin farkındasınızdır. Savaşlara bakın mesela? Ülkelerin isimlerini vermeden tarafsız yazıyorum, benim umurumda değil. Bahsetmek istediğim; savaş görüntüleri oyun gibi. Yüzlerce destek kuruluşları var hepsinin boş gereksiz olduğunu gördük. Neyin kafasını yaşadığımızı anlayamadım. Hiçbir açının mantığı olmayan bir dünya.

Türkiye'deki büyük bir firma fasulye üretmiyor. Yabancılardan gelen yönlendirmeye göre fasulye ticareti yapıp onun satışından komisyon alıyor. Fasulye üretimini de engellemiş oluyor, çünkü yatırım yok. Arz yok. Bu hangi tanıma girer?

Teknolojinin ilerlemediğinin de farkındasınızdır. Belki de nereden ilerletmek isterlerse oradan ilerletiyorlar. 2 senedir hepimizin akıllarına VR-Metaverse-AI-VisionPro gibi araçları soktular. Ne kansere çözüm bulunmuş, ne saç ekimine. Uzayda yaşamı çözeriz, depremi 30-40 saniye önce fark eder telefondan uyarı göndeririz? Yersen.

Müsait zamanda 2000 - 2008 yıllarına ait TV, reklam, yaşam kalitesi hangisi hoşunuza giderse, çalışma ve yaşantıya bakın. Bir şeyler kasıtlı olarak hapis hayatına çevriliyor. Aşırı futbol seven biriydim ama böyle oyuncu olarak değil. Teknik direktör kafasında. Pazar günleri babamla keyfine sabahtan tahminler yapıp iddia oynar güler eğlenirdik. Sporda bitti. 2002 dünya kupasının ruhunu yaşamayan var mı? Güney Kore ve Japonya beraber ev sahipliği yapmıştı. Türkiye'nin maçı olduğunda saat farkından dolayı okullarda canlı izlerdik. Bu haldeydik yani.

Ha'ne diyecektim. Çok yakın zamanda sosyal medyada belgesel gibi bir video vardı. 1980'ler öncesinde insanların daha kötü beslenip daha az vitamine ulaşsa da obezitenin neredeyse olmadığı ile ilgili. Fakat 2000'lerden sonra obezitenin inanılmaz artışı var. Mutlaka bakın. 

Sistemin daralması ve çıkışının olmayışı "kötü gen" açlığını arttırıyor. Erkenden insan yaşamını sonlandırıp, yeni doğumların teşviki ile konu aldığım sistemin devamlılığı. Hızlı geçen zaman, bozuk psikolojiler ile ne kadar sürdürülebilir oda düşündürücü. Toplum olarak çok farklı bir düzeninde başlangıcı elbet olacaktır.

Bilsem Bir Hayalin İçindeyim

| Tarih:
Salı, Ocak 23, 2024



Bilsem bir hayalin içindeyim
Duysan beni sevdiğim
Sen ileride bense seninleyim


Gelsen bir hayalime
Konuşsan benim sevgime
Bilsem bir hayalin içindeyim

Gitmek bir sevgi ise
Gelmek bir hayalin
Konuşsan beni sevdiğim
Benim bir hayalim

Tutsak kalıp bildiğim
Bilmediklerin hayalin
Bilsem bir hayalin içindeyim