Ancak bir yönetmen, herkesden farklıydı. "Tarkovski"... Yönetmenler, liderlerin oyuncağı olmuştu diğerleride kendilerine göre denemeler yapıyorlardı. Tarkovski kadar başarılı olanlarıda elbetteki var ancak Tarkovski sinemanın eğitimci, yardımcı, birşeyleri göstermeye çalışan yer olarak görmedi. O her zaman mistik / felsefik ve insanın iç dünyasının daha önemli olduğunu savundu. (Genede filmlerinde daha çok kendi dünyasını gördük.) Rus sinemasının toplumsalcılık görüşünü, düşselciliğe çevirmeye çalışsada pek başarılı olamadı. Rus sinemasıyla ilgili anlatabileceğim çok şey var ama sıkmak istemiyorum biraz da filmle ilgili konuşacağım çünkü ciddi bir baş kaldırı ve farklılık görüyorum.
Stalker filminde gerçek hayatta yaşanan çok fazla olaya gönderme ve felsefik olaylar mevcut. Çok garip gelen olsaysa, filmde olan 3 oyuncununda aslında gerçek yaşamdan bir bölümü simgeliyor olması. Filmin ana konusu, dünya savaşları sonucunda büyük olaylar oluyor ve bazı "gezici" diye tabir edebileceğimiz kişiler var bu kişilerde umutsuzluğa kapılan, bıkmış ve yeni şeyler arayan normal insanları sadece gezicilerin bulabildiği yere götürüyorlar. Bu yerde sözde onların umutları. Filmimizde de bir gezicinin üç bireyi o bölgeye götürmesi ve rahat uzun bir şekilde orada yaşananlar, sonrasını görüyoruz. Film gerçekten çok uzun yaklaşık üç saate yakın olan bir film. Uzun konuşmalar, uzun çevre çekimlerileride filmin tuzu biberi oluyor adeta. Hatta konuşmaların çoğu edebi romanlardan, kitaplardan alınmış gibi. Bense şimdilik bu kısmı atlıyorum ve üç kişinin neleri sembol ettiğine geçiyorum..
Birinci kişi şair tarzı bir birey ve bu kişi "sanatı" temsil ediyor. İkinci kişi profesör yani oda "bilimi" temsil ediyor. Gezicimizse "halkı" yani bizleri temsil ediyor.. Peki.. Nasıl çıkartıyoruz bunu. Gezici bu işi başlatan ve insanlara diğer simgeleri götüren sembol olarak kullanılmış bir nevi halk gibi. Halk herşeyi başlatan herşeyi ilk en önde götüren bilimin, sanatın içinde olan kişidir. Sanatsa herşeyde bir parmağı olan bazı şeylerde en önde bazı şeylerdeyse en korkak olan kişi. Filmde bazen taş atarken en önde giden bazen düşünmeden hareket eden bazense hiç birşey yapamayan birisi olarak... (Fransız devrimini başlatanların sanatçıların olduğunu unutmayalım. Neden böyle konuşuyorum çünkü filmleri dönemlerine göre değerlendirmemiz gerek o yüzden bu çıkarımları yapıyorum..) Bilimi temsil eden kişiyse hep ağır ve ikisinden topladıklarıyla, tecrübesiyle hareket ediyor. Her zaman emin adımlarla yürüyor. Hatta bir sahnesinde "emekleye emekleye geldim" ben aslında kaybolmadım gibi bir repliği var. Yani burada sanat ve halk yaptı bizde onların peşinden izinden emin adımlarla geldik göndermesi. Felsefik açısına gelirsek, normal sahneler renkli ama kendi ana şehirde bulundukları sahneler renksiz yani normal hayatın sıkıcılığını karamsarlığını gösterirken, umudun yeni birşeyin peşinden koşulmasını daha cıvıl cıvıl heyecanlı gösterilmiş. (Cıvıl cıvıl dediğime bakmayın çok karamsar bir film..)
Stalker'ın manasını hepimiz biliyoruzdur bilmeyenler için iz sürücü veya takipçi gibi çevirebiliriz. Filmin adını hakettiğinide söylememde fayda var çünkü her sahnede sanki izleniyormuş efekti veriliyor. Uzak çekimler çimlerin etrafından çekimler yaparak sanki biz stalklıyormuş izlenimi verilmesi, ara sahnelerde köpeğin sürekli adamların peşinden gelmesi ve her mekanda, farklı objelerin bulunması o mekanda birilerinin yaşadığını kanıtlarcasına sürekli adamların takip edilme izlenimi dönemine göre MÜKEMMEL verilmiş. Özel yere gezici veya izci nasıl nitelendiriyorsanız, o kişi adamlarımızı mekana getirdiğinde hepsinin boşa geldiğini görüyoruz. Aslında umutlarını yitirdiklerini ve buradan kurtulmak istediklerinide hissediyoruz. Ama bu bölge de dini sembol etmiş. Çünkü insanların her zaman bir umudu ve inanmak istedikleri birşeyler vardır. Ulaşılmayan, bilinmeyeni olsun ister. Ama herşey bittiğinde özellikle bilimin, burayı yoketmek için çalıştığını, sanatınsa karamsarlık içinde kendi kendini yediğini görüyoruz. Halkımızsa triplere girerek buranın çok önemli olduğunu ve başkasının hiç bir şekilde anlamayacağını dile getirerek sinir krizi geçirmesini, ağlamasını hatta bilimi ve sanatı kötülemesini anlatıyor. Burayı kaybetmek istemiyor çünkü burası onun son kapısı. Onun hayatta kalabileceği, tutunabileceği son yer...
Ya mükemmel bir film başka birşey diyemiyorum o dönemde dünya savaşları oluyor, parasızlık işsizlik insan azlığı herşey ortada ama adamdan çıkan filme bak ya. Muhteşem bir insan. Çok sıkıcı film gerçekten çok sıkıcı ama bu filmi 2 kere daha izleyeyim daha neler neler bulurum.
Birde söylemek istiyorum bu film 2 kere çekilmiş ilk çekimler baskıcı yönetimden ötürü yakılmış, kaybolmuş ve tarkovski bu işin peşini bırakmamış sınır dışı bile edilmişti yanlış hatırlamıyorsam. Ama gitmiş gene çekmiş. 2. çekimdeyse bir fabrikanın yakınlarında çektiği ve bu yüzden zehirlendikleri hatta tarkovskinin ciddi hastalıklara yakalandığı, bu filmden ötürü öldüğüde söylenmekte. Oyuncularda öyleymiş. O suratlarındaki ciddi sıkılmış korku ifadeleri bu filmin 2. defa ve kötü şartlarda çekilmesinden dolayı. (Düşünsenize aynı sahneleri tekrar tekrar oynuyorsunuz. Zaten hata olmuşsa bir sahnede 4 kere çekilmişse birde 2. defa çekiliyor 8 kere aynı sahneyi oynadığınızı. Hemde kötü hastalıklı ortamlarda..) Aralarda çıkan köpeğinde, film setine zorla girmeye çalışan bir köpek olduğu kendilerinin getirmediği söylenmekte.. Çok sevmişler ve oynatmaya karar vermişler onuda.
İlk Yorumu Sen Yap !
Yorum Gönder