Bireyin gündelik yaşamını etkileyen ve doğanın bize sundukları dışında kalan herşey kültürdür. Gelenek ve göreneklerimizle devamlı, sürelilik halinde bize geçmişten günümüze kalan bir mirastır. Bundan dolayı her insanın birer kültürel varlık olduğunu düşünüyorum. Hareketlerimiz, iletişimimiz, davranışlarımız kültürümüzü pozitif yada negatif bir şekilde ortaya koymaktadır. Zıtlıklar sonucu ortaya çıkan tartışmaların azaltılabilmesi içinde kuram adında bir kavram ortaya çıkmıştır.
İnsanlık uzun süredir yerleşik hayata geçmiş olsa da, bizler kültürümüzü hala göç ettiriyoruz. Peki bu kadar kültürün bir arada bulunması ne kadar doğru? İyi olduğunu düşünmüyorum, dengede tutmak lazım. Çok fazla sesin en sonunda ayrılıklığa iteceğini ve gruplaşmayı sağlayacağını düşünüyorum. Belki çok fazla düşünce, iyi fikir ve zihnimiz birçok kültür koduna açık olacak ama gruplaşmalar meydana gelecektir. Tabi sadece kendi fanusumuzdan oluşan bir ortamı yaratmakta çok doğru değil. Bu sefer kendi kendimize konuşup cevapladığımız bir ortam yaratmış oluruz. Kültürleri anlarken iyi bir topluma yada yüksek bir kültüre sahip olmak yeterli olmayabilir. Danimarkalı bir kadının Amerika'ya olan gezisi esnasında restoranta girdiğinde, çocuğu içeride kötü havaya maruz kalmasın diye gözüyle görebileceği dışarda bir noktada bıraktığını, sonucunda da Amerikan halkının polise şikayet etmesiyle konsolosluk devreye girmese çocuğunu kaybedecek duruma geldiği haberlerde uzun süre konuşulmuştu. Kültürü anlamak ve yorumlamak tamamıyla bizim isteğimiz ve kendimizi geliştirmemize bağlıdır. İstekli olmalıyız.
Öznelerarasılık kendimize ait olan herşeyi yansıtan bir kavram, kültürlerarasılıkta bizim dışımızda kalan herşeyi yansıtan bir kavramdır. İki kavramda ortak noktada kesişirler. Bu kesişmeyi iyi yorumlayan, kültürleri kodlayan bireyde işi çözmüştür diyebiliriz. Ancak kültürleri bu kadar kavramak ve zıtlıkları anlamak kolay değildir. Aşırı muhafazakar yada solcu bir ortamda veya ailede yetişmişsek bize ait olmayan kodların anlaşılması her zaman zordur. Zaten çok gelişmemiş toplumlarda "ben" ve "öteki" şeklinde ayırdığımızda insanlar tarafından bireyci yada bencil olarak adlandırılırız. Halbuki ben ve öteki şeklinde yorumlayabiliyorsak "akılcı" davranmışızdır. Öteki kavramının terazisi iyi yapılmalı, ötekileştirmeye başlarsa bencil oluruz. Dikkatli olunmalı.
Birçok farklı kültürün bir arada olması çeşitlilik olarak nitelendirilir. Ama bu çeşitlilik kötü sonuçlarda doğurabiliyor. Çok eski bir tarihte Beyoğlunda Avrupalılar tarafından düzenlenen resim sergisinde 'içki' içildiği için başka bir kültür tarafından saldırıya maruz kalmış ve ölümden dönmüşlerdir. Tabi her zaman kötü sonuçları olmak zorunda değil. Yakın zamanda Yeni Zelanda'da gerçekleşen terör saldırısından sonra bölgede nöbet tutan kadın polisin müslümanlara karşı sembolik olarak "sizi anlıyorum" diyebilmek için kafasını kapattığını görüyoruz. Olay tamamen kişilerin kendilerini geliştirip kültürleri kodlayabilmesine bağlı.
Kültürler içinde ayrıca "çokkültürlülük" ve "alt kültür" de bulunmaktadır. En büyük örneği Osmanlı imparatorluğu diyebilirim. Belkide bu kadar bölgeye hükmetmesi ve dağılma sürecide aniden olması kavramlara bağlı olabilir. Çokkültürlülük bir toplum içinde ikiden fazla kültürün bir arada bulunmasıdır. Osmanlıdan devam edelim; aynı milletten olmayan müslümanların yada hristianların birbiriyle yaşaması gibi. Hatta uyum içerisine girerlerse destek olup asimile olmalarını da engellerler. Ama bu kadar ayrı halde olmak bir süre sonra gruplaştırmaları arttırır ve dağılma alt kültürü oluşturur.
Sömüren ülkelere baktığımda (Fransa, İspanya, İtalya, İngiltere gibi.) kendi kültürlerini zorla empoze ederek baskıcı tutumda bulunuyorlar. Belkide doğru olan budur bilemiyorum. Her ne kadar insanlık adına doğru görünmese de yayılmacı politika açısından işleyişi düzgün. Hatta ülkeler eğer güçlü ve sağlam bir topluma sahipse sömürüyü bıraktığında etkisi devam ediyor. Fransanın; Cezayir, Tunus, Fas gibi yerlerde hala etkin sömürü yaptığını düşünmüyorum. Ancak güçlü oldukları için bu ülkeler hala Fransızca öğrenmek ve oralara gitmek istiyor. (Zaten Fransada ne kadar Fransız kaldı ki?) Aynı şeyi Rusya tarafları içinde söyleyebilirim. Bugün Türkemenistan, Kırgızistan, Azerbaycan hala Rus kültürünü takip edip Rusça öğrenmek istiyor. İşin temelinde güçlü kültüre sahip olmak yatıyor gibi. Ne çok baskıcı olmak doğru nede çok imtiyaz vermek.
İlk Yorumu Sen Yap !
Yorum Gönder